Bazen toplumsal kanayan yaralara parmak basmak gerekiyor..
Nereye doğru gidiyoruz?
Sanki uçsuz bu bucaksız bir deryada rotasını şaşırmış bir pilot gibi uçuyor insanlar.
Kimilerini havasından yere indiremiyorsun,
kimisinide yerden kaldıramıyorsun.
Ne oldu bize?
Nereye doğru bu gidişat?
Bu hız,bu hırs,bu kopukluk bu egolar nereye kadar?
Hep deriz eskiden fakirdik ama mutlu ve huzurluyduk.
Herkes birşeyleri sonradan görür ve öğrenir zaten.
Parayı sonradan gören nasıl kullanacağını öğrenmeyen ve paranın olduğu Avrupa için ne çok değerlerimizden olduk.
Önce Avrupa yolculuğunda elde avuçta ne varsa sattık.
İşçi olmak için ne varsa yaptık.
Akraba kızını oğlumuza aldık pasaportuna güvenerek boşadık bir daha aldık tekrar boşadık,
Bir toplumsal ve kültürel erezyona uğradık.
Sonra kaybettiğimiz kültürel ve ailevi değerleri ve çoğu şeyi parayla,evle,arabayla tamir edeceğimizi sandık.
Sonra anladikki maddi olarak kazanalım derken kaybettiğimiz bir çok manevi değeri para ile arasak bulamıyoruz.
İç huzursuzluklar,depresyonlar,hastalıklar,kötü alışkanlıkların çoğu böyle başlıyor işte.
Kimimiz bu kültürel değişimi ve soykırımı siyasete bağladı,kimi Avrupa'ya kimi birilerine.
Aslında hepimiz suçluyduk.
Hiç kimse bir yanlışta,yanlış yapanlara elini masaya vurmadı.
Burda durun demedi,
Herkes birbirinin yanlışıyla kendi yanlışını yıkamaya ve örtbas etmeye çalıştı.
Şimdi diyeceksiniz neyi anlatıyorsun,konu nereye gelecek?
Bundan 9/10 sene önce Almanya'dan Danimarka'ya geldim.
Almanya'da bir büyüğümü yolda görünce elimdeki sigarayı ya saklar ya atardım.
Karşı kaldırımdan geçse dahi ayağa kalkardık.
Çünkü oradaki büyüklerimizden öyle gördük,köydede öyle yetiştik.
Almanya'ya ilk gelenlerin,eski insanların fazla olması,manevi değerlere daha fazla önem vermeleri yetişme tarzındanmıdır,Örf ve adetlerine bağlılıklarındanmıdır,Türkiye'den gelen Türkiyelilerin çok olmasından birbirlerinden birşeyler öğrenmesindenmidir bilmiyorum ama oradaki insanlarımız buradaki insanlara göre birbirine bana daha bağlı geldi.
Belkide fabrikalarda çalıştıkları için hepsi hemen hemen aynı konumdaydı araya para ve rekabet girmedi.
Danimarka bana biraz daha farklı geldi.
Çoğu fabrikada değil gastronomi alanında faaliyet yürütüyor.
Bitmez bilmeyen bir yarış var.
Siz gurbetçilerin izinlerdeki sıcak ve samimi ortamlarına bakmayın herkes orada kalan büyüklerin ve oradaki insanlar sayesinde birbirlerine yakınlık kuruyor.
Buraya gelince işler değişiyor..
Hele iskandinavyada son yıllardaki ekonomik krizin pizza ve restaurant branşını vurması ile bu yarış amansız bir kavgaya,küsmelere,ilişkilerin dahada bozulmasına neden oldu.
Ortaklar,kardeşler,akrabalar arasında soğukluklar kavgalar oluyor.
Rekabetler çoğalıyor.
Buda beni gerçekten üzüyor.
Benim yıllar önce burda başıma gelen bir olayı kısaca anlatayım..
Bizim ordan bir tanıdığı tren garında gördüm,
Omu değilmi diye dikkatlice bakınca o beni tanıdı merhaba edip saatine bakıp yanımdan transit geçti.
Öylece ardından bakıp dondum kaldım,
Halbuki uzun zamandır görüşmedik,sarılacaktık,hasret giderecektik.
Sohbet edecektik,bir tren kaçırsak ne olacaktı bu gurbet ellerde.
Halbuki farkında olmadan ne trenler kaçırmıştık.
Bir çay,bir kahvene kalana eyvallahı olanda namertti.
Bir köyülümün bir sıcak sohbeti yeterdi.
Sonra öğrendin buraya iş aramak için değil iş kurduğumu,
aylar sonra aradın ama iş işten geçmişti.
Unuttum bile,yazarken hatırladım.
Neyse yolcu yoluna,köylü köyüne..
Hele İsveç gibi ülkelerde duyduğum kadarı ile iyi pizzası işleyen,işlemeyen,işsiz olanla olmayana göre insanlar farklı kategorilere indiriliyormuş.
Senelerce görmediğin okuldan,mahalleden bir arkadaşını görenler uzun zamandır görmediği arkadaşını,komşusunu bir yerde,bir düğünde,kahvede,dernekte görse yüzünü çeviriyor görmemezlikten geliniyormuş.
Durumu iyiyse,pizzası işliyorsa ona göre selam alıp veriliyormuş.
Daha derinlere ve detaylara girmiyorum.
Çünkü gözümle gördüğümü anlatmaya mükellefim,anlatılanı değil.
Nedir bu yarış?
Nedir bu gıybet?
Nedir bu gaflet uykusu?
Nedir bu caka bu fiyaka?
Avrupa'da kim aç kim açıkta.
Ölümlü Dünya,
Geldiğin ve gideceğin yeri sakın unutma..
Şimdi düşünüyorum ne oldu insanlarımıza?
Birbirlerine hasret,
Birbirlerini görmek için binlerce km. giden şimdi yanı başındakine selam vermiyor,görmemezlikten geliyor.
Aslında ilk geldiğimizde yanlış yaptık,parasına ve geldiği ülkeye göre insanları adam sınıfına koyduk.
İsveçli yada Avusturya'da yaşıyor olmasına göre bile kız alıp verdik.
Şimdi parayla değer kazanan bazı insanlar bu değerde kalmak için parasını kaybetmek istemiyor.
Halbuki değerler..
Anne ve Babamızın izinden gitmekti.
Örf,adet,gelenek ve göreneklerimize bağlı kalmaktı.
En büyük eksiklik okumaktı,
Çalışmaktı,
Parayı bir amaç değil bir araç olarak kazanıp kullanmaktı,
Dürüst olmaktı,
Çıkarsız sevip saymaktı,
Karakter sahibi olmaktı,
Çocuklarını ahlaklı,dinine ve kültürüne bağlı yetiştirmek kendide öyle kalmaktı.
En büyük zenginlikte buydu..
Para her zaman kazanılıyor,
Azıda karar çoğuda zarar zaten.
Önemli olan parayı kazanırken dostunu,arkadaşını,akrabalarını,değerlerini ve kendini kaybetmemektir.
Niye birini kazanayım derken diğerini kaybediyoruz.
İkisini bir arada tutmak zor ve ağırmı geliyor?..
(Amacım kimseyi rencide etmek değil,aynı gemideyiz bir doğru ve bir yanlış varsa içinde bende varım).
Saygılar..
KAYBOLAN DEĞERLER..
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.